Size Uygun Ürün Bulun
Morbi at ultricies mi. Morbi eleifend nibh ex, ac tincidunt felis egestas sed.
In
pharetra
ligula suscipit auctor
İşletmelere Özel
İşletmelere özel bilgilendirici makale ve yazılara bu sayfadan ulaşabilirsiniz.
1990’ların sonundan 2000'li yılların başına geldiğimizde, birçok firma için kar etmekten çok ciroyu büyütmek önemliydi.
Gayet iyi hatırlıyorum, İzmir'de düzenlenen bir OECD toplantısında bir iş insanı yanıma gelmiş,
"hocam deli gibi üretip satıyoruz ama hiç kar edemiyoruz" diye
üzüntüsünü belirtmişti. Halbuki ekonominin temel kuralları bize kar etmenin ön
koşulunun "çok üretmek" olmadığını göstermektedir.
Hatta "azalan verim kanunu" diye adlandırılan
başlıkta, üretim faktörlerinin arasındaki dengeyi bozarak üretim miktarını
artırmanın firmayı zarara sürükleyeceği anlatılmaktadır.
Bu gerçeğe rağmen 1990'larda Bankalar ve Finans kurumlarının
hoşuna giden hep şirketlerin cüssesi oldu. Karlılık, bundan sonra gelen bir
meseleydi. Bunun iki sebebi vardı: Şirket yeterince büyükse piyasaya önünde
sonunda kar edeceği düşünülüyordu. Diğer sebep ise açıkça konuşulmayan ama
herkesin bildiği bir meseleydi: "Nasıl olsa vergi ödememek için düzgün kar
açıklamıyorlar, iyisi mi biz de ciroya bakalım." Acı ama gerçek.
Hem firmalarda hem de finans kurumlarındaki bu çarpık
yaklaşım 1994 ve 2001 krizlerini hazırladı diyebilirim. O zamana kadar dünya
çapında bilinen bir markamız da yoktu. Gerçi bugün de yok ama en azından
ümidimiz var diyelim.
Sonra başka bir gelişme oldu. Ciro yaklaşımının yerine
2000'li yılların başında şirketlerin satış noktası sayısını artırarak piyasa
değerini yükseltme hedefi ilk sıraya yükseldi. Bu durum, tedarik sıkıntısına
rağmen kapasiteyi genişletmeyi, düşük kredi maliyetleri ile hesapsız büyümeyi
ve nihayetinde borsaya açılarak bu çabayı realize etmeye yönelik bir yaklaşımdı
diyebilirim. Bu yaklaşımla hisse satışlarından büyük kazanç elde edenler oldu.
İşte hem 1990'larda hem de 2000'li yılların başında piyasaya
egemen olan bu iki yaklaşım sebebiyle dirençli, kaslı, sağlıklı şirketler
yerine şişman şirketler yarattık. Bazı holdingler küresel marka
olamayacaklarını anladıkları için markaları satın aldılar, bazıları yüksek
oranda ihracat ve yurt dışında üretim
tesisleri satın alarak firmalarını markalaştırmaya çalıştılar, bazıları da
şişmanlamaya devam ettiler. Özetle Türkiye şişman şirketlerle doldu.
"Neden Türkiye'den marka çıkmıyor" diye sordukları
zaman tebessüm ediyorum hep. Marka olmanın yolu dev olmaktan ya da büyük
olmaktan hele ki şişman olmaktan geçmiyor. Tam tersine krizlere darboğazlara ve
zorluklara rağmen ayakta kalabilmeye, köklü ve saygın bir tarihçi
oluşturabilmeye, müşterilerine karşı sorumlu olabilmeye, tedarikçilerle doğru
ilişkiler kurmaya, ahlak-etik-vicdan ve rasyonellikten çıkmamaya, sadece ülkede
değil dünyanın her yerinde kabul edebilir standartlarda mal ya da hizmet
sunmaya, sürekli yenilenmeye, teknolojik atılımların bir adım önünde koşmaya ve
bunun için gereken insan kaynağını oluşturmaya, doğru bir finansal yönetime,
şeffaflığa, orkestra gibi çalışan bir organizasyona ve yönetişim becerisine
dayanıyor.
Elbette bunların yan yana gelmesi marka olacağınız anlamına
gelmiyor. Ancak şişman şirket olmaktan kurtulma şansımız oluyor. Şişman şirket
önünde sonunda kendini rekabetten korumak için siyasetten, dış ticaret
rejiminden, hatta kayıt dışılıktan bile kuvvet almaya çalışıyor. Hak etmediği
finansman olanaklarına kavuşuyor, hak etmediği şekilde tüketici talebini tek
başına karşılama imkanına kavuşuyor, hak etmediği teşvikler alıyor ve
nihayetinde değer üretmediği için ülkenin de değerini aşağıya çekiyor.
Elbette tecrübem gereği finans kurumlarının söz konusu
firmalara olan yaklaşımlarını da biliyorum. Ülkede cirosundan daha fazla
borçlanmış ve bırakın kar etmeyi zararda olan birçok dev şişman şirket var.
Beni üzen şu ki, ülkemizdeki insanların kendi sağlıklarına
yaklaşım tarzları şirketlerine de yansıyor. Avrupa Birliği'nde en yüksek
obezite oranı bizde. "Bir hafta içerisinde iki saat egzersiz yapan insan
sayısı" anketi OECD ülkeleri arasında bizi en sonuncu sıraya koyuyor.
Dolayısıyla küçüğü büyüğü ister
insan ister şirket olsun, hepsi şişman durumda. Neredeyse 2
milyona yakın kurulmuş işletmenin, %1’i doğru bir organik büyüme prensibine
sahip diyebilirim.
Türkiye’deki "ortada para olmadan çek ile iş yapma
yaklaşımı" sayesinde, firmalar sermayeye gerek duymadan işlerini büyütme
imkanına kavuştular. Ancak ortada bir gerçek şu ki, hiç değer yaratmamışlar.
İhracatımızın ortalama kilogram değerinin 1 Dolar civarında değerde olduğu
düşünülürse, durumun ne kadar vahim bir halde olduğu daha net anlaşılıyor.
Tabii firmalara tavsiyem de olacak, illa da sorunları
konuşmamak lazım:
1.
Her şeyden önce şirketlerin finansman ve tedarik
konusunda doğru bir planlama ile kapasite oluşturmaları, konjonktürel iniş
çıkışları dikkate alıp planlarını değiştirmemeleri,
2.
Kaliteli insan kaynağıyla çalışmayı bilip,
genelde patronlardan daha yüksek eğitim seviyesine sahip olan kaliteli
personeli dinlemeleri, onlara inisiyatif vermeleri,
3.
Doğru yönetişim ile profesyonellerin icraatını
rahatsız etmeyecek bir denetim mekanizması geliştirmeleri,
4.
Objektif muhakemeyi oluşturacak şekilde yönetim
kurulu üyelerini atamaları,
5.
Gelecek nesillerin başarması gerekenleri
bugünden yapmaya kalkışmamaları,
6.
Zenginleşmeden önce firmanın ismini ortaklarıyla
beraber temiz tutmaya çalışmaları,
7.
Yüksek teknolojiyi uçtan uca kullanarak hem
optimal büyümeyi sağlamaları hem de risklerin anlık olarak takibini
sağlamaları,
8.
Başkalarının para kazandığı yerleri imrenerek
çok sayıda şirket açıp mali bünyeyi zayıflatmamaları,
9.
Şirket sahiplerinin şahsi yaşamla alakalı
maliyetlerini firmaların sırtına yüklememeleri
10.
Adaleti ve eğitimi en üst seviyede tutmaları.
Bunları yapmayan her şirket şişman şirket olmaya mahkûmdur
diyebilirim. Kaslı şirketlerin en azından marka olmaya en yakın şirket olarak
değerlendirmeleri ve buna uygun şekilde davranmaları en uygun düşecek
davranıştır diye düşünüyorum.
Firma çalışanlarınız için Sodexo hizmetlerinden yararlanmak istiyorsanız aşağıdaki formu doldurun.
Yetkililerimiz en kısa sürede irtibata
geçecektir.
Teşekkür Ederiz.
Tanıdığınız firmaları müşterisi olmaları için Sodexo’ya önerin, hediye Flexogift kazanın!
Yetkililerimiz en kısa sürede irtibata geçecektir.
Teşekkür
Ederiz.
Yetkililerimiz en kısa sürede irtibata geçecektir. Teşekkür Ederiz.
Yetkililerimiz en kısa sürede irtibata geçecektir.
Teşekkür
Ederiz.
Yetkililerimiz en kısa sürede irtibata geçecektir.
Teşekkür
Ederiz.
Üye İş Yeri Başvuru durumunuzu sorgulamak için lütfen aşağıdaki alanları doldurunuz.
Şahıs firmaları için:
Yetkililerimiz en kısa sürede irtibata
geçecektir.
Teşekkür Ederiz.